Osmanlı'da Ramazan - Törehan Günlükleri

popüler yazılar

Home Top Ad

Post Top Ad

26 Şubat 2025 Çarşamba

Osmanlı'da Ramazan

 

Osmanlı’da Ramazan (1/3)

 Ramazan Ayı ve Yapılan Hazırlıklar

Ramazan ayının, İslam dininde büyük bir önemi ve diğer aylar arasında seçkin bir yeri vardır. Ramazanda toplu yapılan bir ibadetin (oruç tutmak) mevcut olması, bunun dışında diğer ibadetleri de bünyesinde barındırmasından dolayı bütün İslam dünyasında ve Osmanlıda önem arz eden bir aydır.

Ramazan ayını önemli kılan birçok etken bulunmaktadır. Bunlardan ilki ve İslam âlemi için en önemli olanı, Kur‟an-ı Kerim‟in bu ayda indirilmiş olmasıdır. Yüce Allah Kur‟ânʹda: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur‟ânʹın indirildiği aydır” buyurmuştur.

İslam dininin beş şartından biri olan orucun bu ayda tutulması ve bin aydan hayırlı sayılan Kadir Gecesi’nin Ramazan ayının 27. gecesine tekabül etmesi, Müslümanlar için Ramazanın ehemmiyetini kat be kat arttırmaktadır. Bu sebeple Müslümanlar Ramazan ayına ‘’On Bir Ayın Sultanı’’ demişlerdir.

Araplar, bu ayda oruç tutanların günahlarının affedileceğine inanmalarından dolayı Ramazan kelimesini „‟Bütün günahları izâle eden‟‟ diye tefsir etmektedirler. Yine Ramazan ayının yaz mevsimine denk gelebiilmesi ve bu sebeple bu aya çok sıcak anlamına gelen ‟Ramza‟ kelimesinden esinlenerek Ramazan isminin verildiği de rivayettir.

 

Osmanlı toplumunda Ramazan yaklaşınca herkes tatlı bir telaşa kapılır ve bu mübarek ayı en güzel şekilde geçirmek için hazırlıklara girişirdi. Ramazan’ın gelmesiyle birlikte, Müslüman Osmanlı toplumunun her tabakası, içinde bulundukları maddi ve manevi duruma göre Ramazan için hazırlanır, iftar yemekleri ve ziyafetler verilirdi. İhtiyaç sahiplerine sadakalar dağıtılırdı. Mevki makam sahibi kişiler gerek ihtiyaç sahiplerine gerekse İstanbul kibarlarına iftar sofraları kurar ve ikramda bulunurlardı. Bu ziyafetler için koyunlar, keçiler ve develer keserlerdi. Yine bu kişiler, sahibi oldukları kölelerden arzu ettiklerini Ramazan ayında azat ederlerdi. Bunun dışında konakların mutfakları iftar vakitlerinde herkese açık olur, ihtiyacı olanlar buralarda orucunu açabilirlerdi. Hayır sahibi kişiler, ihtiyacı olanlara et, ekmek gibi gıda ürünleri verir, bununla beraber aydınlanma için gerek duyulan mum başta olmak üzere diğer ihtiyaçlarını giderebilmeleri için para dağıtırlardı. Bu hayırseverler, içinde bulundukları mübarek ayda ayrım yapmaz kapılarına gelen gayrimüslimlere dahi yardım ederlerdi. Yine bu ayda devlete karşı işlenen suçlardan hüküm giyen bazı mahkûmlar affedilirdi.

XVII. yüzyıl müelliflerinden Topçular Kâtibi Abdülkadir Efendi (ö.1054/1644), yaşadığı döneme ait İstanbul Ramazanlarını şöyle anlatır: “Ramazan-ı Şerîf teşrif ettiğinde Âsitâne-i saâdette hubûbât ve zâhireler bol olur; camilerin içi ve minareler kandillerle donatılır her gece teravih namazı kılınırdı. Camilerde cemaat çoktu. Padişah hazretleri Yeni Cami‟de salât-ı terâvih ve farz namazını eda ederdi. Her gece şehirde dükkânlar kandillerle süslenirdi. Dükkanların büyük bir kısmı sabaha kadar açık olurdu. Ramazan‟da İstanbul halkı ihtiyaçlarını rahatça temin etmesi için çarşı ve pazarlarda ucuzluk olurdu.„

Ramazan‟ı sabırsızlıkla bekleyenlerin arasında ilk sırada kuşkusuz çocuklar yer alıyordu. Çünkü Ramazan‟da hemen her semtte uygulanan ve çok yaygın olan Karagöz-Hacivat, Orta Oyunları ve çeşitli tiyatrolar ve benzeri birçok eğlence düzenlenmekteydi. Teravih namazından sonra başlayan bu gösteriler çocukların olduğu kadar yetişkinlerin de ilgiyle izleyip, takip ettiği etkinliklerdi. Bunun dışında tam gün eğitim veren mekteplerin eğitimi bu ayda hafifletilir, Ramazan boyunca yarım gün eğitim verilirdi. Bu da çocukların Ramazan ayını sabırsızlıkla beklemelerinin sebeplerinden biriydi.

 

Sarayda Ramazan

Ayşe Osmanoğlu (ö.1960), ‟Babam Sultan Abdülhamid‟‟ adlı hatıratın da Ramazan‟ın gelişini şu şekilde aktarmıştır: ‟ -Sarayda ramazanlar çok güzel olurdu. Bir hafta evvel hazırlıklar başlardı. Temizlik yapılır, Kiler-i Hümayun‟dan bütün dairelere büyük sürahiler içinde türlü türlü şuruplar ve iftariyelikler gelirdi. Ramazanın ilk gecesi dairelerin sofalarına altın yaldızlı kafesler kurulur, seccadeler yayılır, haremağaları ile beraber bir imam, iki güzel sesli müezzin gelirdi. İlahiler okunarak namaz kılınırdı. Gece kapılar açılır, sahur tablaları girer, top atılıncaya kadar herkes ayakta kalırdı.„

Devletin Ramazan ayını huzur içerisinde geçirmek için yaptığı uygulamalardan biri ‟Ramazan Tenbihnâmeleri‟‟ yayınlamaktı. Bu tenbihnamelerdeki bazı uyarılar: öncelikle beş vakit namazı cemaatle kılmanın gerekliliği vurgulanmaktaydı. Peygamber’in sünneti olan cemaatle namaz kılmanın bu ayda daha bir dikkat edilerek herkesin vakit namazlarında camilerde toplanması gerekliliği vurgulanmaktaydı. Bunun yanında evlerin, işyerlerinin ve kişisel kıyafetlerin temizliğine dikkat edilmesi, davranışlarda saygı sınırlarının aşılmaması, rahatsız edici tavırlardan sakınılması, çarşı ve pazarda fiyatların belirtilen narha uygun satılması, güvenliği temin etmekle görevli asker ve inzibatlar dışında silah taşınmaması şeklindedir.

Ramazan ayı için her yıl fiyat ayarlaması yapılır, uygulanacak olan narh fiyatları Şaban ayının sonunda veya Ramazan‟ın başında belirlenirdi. Satılan bu malların belirlenen fiyatın üzerinde satılıp satılmadığının denetlenmesi veziriazamın görevlerinin başında gelirdi. Veziriazam her Çarşamba düzenlenen divan toplantısından sonra, yanına İstanbul kadısı ile muhtesibi alarak çarşı pazarı dolaşıp esnafı denetlemesi adetti.

Ramazan‟da bilhassa temel tüketim maddesi olan ekmeklere dikkat edilirdi. Ramazan ayında pişirilen ekmeklerin has undan yapılıp iyi pişmiş olması şarttı. Ramazan‟da pişirilecek ekmeğin bir örneği Ramazan gelmeden evvel Padişaha gönderilir ve onayı beklenirdi. Padişah tarafından incelenen ekmek onaylanırsa Ramazan boyunca aynı numuneye uygun ekmekler pişirilirdi.

 

 

Evlerde ve Konaklarda Ramazan

 

Üç ayların girmesi ve Ramazan‟ın yaklaşmasıyla birlikte evlerde ciddi hazırlıklar yapılırdı. Evin hanımları yaklaşan Ramazan için evlerini temizler, eşyalarını düzenlerdi. Yapılan bu temizlik ile yaşam alanlarını temizleyen müminler, artık günahlarından arınarak hem ruhlarını hem de bedenlerini temizleyecek olan Ramazan‟a hazır olacaklarına inanırlardı.

Ramazan‟a bir kaç hafta kala bu faaliyetler hız kazanır; ev halkı evin tüm eşyalarını kaldırıp evin her tarafını temizledikten sonra arınan eşyalar tekrar yerleştirirdi. Mutfakta ne kadar kap kacak varsa temizlenir, eksik olan eşyalar tamamlanırdı. Bakır kaplar kalaylanır ve Ramazan iftarlarında hazırlanacak olan yemeklere hazır hale getirilirdi. Yerler, camlar, tahtalar titizlikle silinip tertemiz yapılırdı. Tamire ihtiyaç duyulan eşyalar tamir edilir ya da yerine yenisi alınırdı. Tüm ev gelecek misafirlere hazır hale getirilirdi. Her şey temizlenip Ramazan‟a iki üç gün kala artık sıra ev ahalisine gelir, herkes hamamlara giderek yıkanır ve artık hem kendileri hem evleri Ramazan‟ı karşılamak için hazır duruma gelirdi.

Ramazan‟da evlerine teşrif eden misafirler için kullanmak üzere kahve fincanları, su takımları, kıymetli kaşıklar, (çocuklar için ise sapı düdüklü kaşıklar) tedarik eden İstanbullular da mevcuttu.

Ramazan için yapılan en mühim hazırlık tüketilecek gıda maddelerinin tedarikiydi. Herkes bütçesi nispetince Unkapanı, Yağkapanı ve Asmaaltı çarşılarından alışveriş yapar, Ramazan ayı boyunca ihtiyaç duyacakları gıdaları temin ederlerdi.

 

 

Camilerde Ramazan

Ramazana haftalar kala başlayan hazırlık camilerde temizlik yapılarak kendini gösterirdi. Halılar temizlenir, caminin içi ve avlusu güzelce silinip süpürüldükten sonra, Ramazanda kullanılacak zeytinyağı, mum ve kandil gibi eksikler belirlenirdi.

Ramazan ayının bekli de en önemli sembolü, camilerin kandil ve mahyalarla süslenmesidir. Ramazan ayı gelmeden 15 gün evvel cami ve minarelerde kullanılmak üzere kandiller ve mahyalar hazır edilirdi. Müezzinler camilerin içini ve minareleri kandillerle süsler, Selatin camilerinin minareleri arasına da mahya ustaları tarafından Ramazanda kurulacak mahya ipleri gerilerek Ramazana hazır olunurdu. Hilalin görülmesiyle mahyacı ve müezzinlere haber verilerek mahya ve kandillerin yakılması bildirilirdi ve bu sayede İstanbul tebaası Ramazan ayının girmiş olduğunu öğrenirdi.


 

                                                               Hüsnü Tengüz-'Merhaba'

 

Ramazan ayında camilerde kandil yakmanın yanında; minarelere kaftan giydirme ve minarelerden kandil uçurtmak gibi farklı uygulamalar da var olup bunlar da büyük ilgiyle takip edilirdi. Minarelerin şerefeden başlayıp külah dahil her yanının kandillerle donatılmasına kaftan giydirmek denilirdi. Minarelere kaftan giydirmek genellikle tek minareli camilere özgü bir etkinlikti. İstanbul‟da özellikle Davut Paşa, Koca Mustafa Paşa ve Bekir Paşa camilerinin minarelerine Kadir gecesi ve Bayram gecelerinde kaftan giydirilirdi.

Mahyaların kurulması belli bir usule dayanmaktadır. Mahyacılar Ramazan-ı Şerif‟in ilk gecesi “Hoş geldin” ya da “Merhaba” gibi kelimelerinden oluşan kısa cümlelerle mahya kurarak Ramazan‟ı karşılamaktadır. Ramazan‟ın on beşine kadar mahyalar genel itibariyle kısa kelimelerden oluşan cümlelerden oluşur, on beşinden sonra ise artık daha basit şekillerde resimler tasvir edilirdi. Ramazan‟ın son gecesi ise bir kayık tasviri resmetmek gelenek haline gelmiştir. Mahyacılar, bu tasvir ile giden Ramazan‟ı uğurlamaktadır

Camilerde Hz. Peygamber‟in zamanından beri süregelen bir gelenek olarak mukabeleler okunurdu. Ramazan‟ın sonuna gelindiğinde de okunan mukabelelerin duası topluca camilerde yapılırdı. Ramazanda resmi daireler yarım gün çalışırdı. Bu mesai resmi bir tatil olmasa da, gayri resmi olarak uygulanırdı. Sabah geç saatte başlayan mesai ikindi vaktinde son bulurdu. Çalışanlardan isteyenler, ikindi vaktinden sonra camilerde okutulan mukabelelere ve vaazlara katılırlardı

İstanbul‟un camilerinde yapılan bu hazırlıkların dışında, üç aylar girdiğinden itibaren özelikle de Ramazan ayı için şehir, taşra ve köylere medreselerde yetişmiş öğrenciler gönderilirdi. Bu öğrenciler dokuz ay boyunca eğitimleriyle alakadar olup, geri kalan üç ayda da şehir, kasaba ve köylerdeki halka Kuran okuyup, vaaz eder, fıkhi sorulara cevap vererek halkı ve çocukları dini konularda bilgilendirirdi. Bu sisteme, ‟cer‟ adı verilmiş olup göreve “cerre çıkmak‟ denmiştir. Cerre çıkan öğrencilerin Anadolu‟ya gidip buralarda hizmet vermeleri, olumlu gelişmelere vesile olmuştur. Bu sayede İstanbul başta olmak üzere, diğer büyük vilayetlerdeki dini ve kültürel bütün gelişmeler halka ulaştırılmıştır. Cer sistemi, halk için olduğu kadar öğrenciler için de çok faydalı bir uygulamadır; bu sayede öğrenciler hem toplumun bilgi düzeyini arttırmış olurken, hem de toplumun nelere ihtiyacı olduğunu ve halk ile nasıl iletişime geçilmesi gerektiğini öğreniyorlardı

 

 

 

Esnafta Ramazan

Ramazan yaklaştığı vakit, esnaf için hummalı bir hazırlık başladı demektir. Tüm esnaf grupları, kendi dükkanlarını güzel ve şaşalı göstermek adına ellerinden geldiğince süsler ve tüm ürünlerini dikkatleri cezp edecek şekilde sergilemeye çalışırlardı. Ramazan‟da en çok rağbet gören esnaf grubu kuşkusuz gıda ürünü satışı yapanlardı.

Sebze meyve pazarları Ramazan dolayısıyla getirilen kurallar ile ucuzlatılır, Ramazan boyunca da sıkı takibe alınıp, kural ihlali yapılması engellenirdi.

Gıda satışı yapan esnaf dışında kahvehaneler ve tütüncü dükkânları da Ramazan ayında oldukça kalabalık olan mekanlardı. Mahallelerdeki tüm kahvehaneler temizlenir, kahvedeki eksikler giderilirdi. Ramazan‟da halka gösteri yapacak olan hayalciler ve diğer sanatkârlar, şehrin en kalabalık yerlerinde bulunan kahvehaneleri kiralardı. Böylece Ramazan gecelerinde daha kalabalık bir zümreye karşı sanatlarını icra etmiş olurlardı.

 

Osmanlı’da Ramazan (2/3)

Hilalin Gözlenmesi ve Ramazanın Başlangıcı

 

 Atila KAYA

 

https://acikerisim.sakarya.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12619/90138/T08423.pdf?sequence=1&isAllowed=y

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Post Bottom Ad