İlk cep telefonu Motorola DynaTAC 8000X 793 gram ağırlığında ve 33 cm boyunda idi.
Tam Tam
Graham Bell’in telgrafı geliştirmeye karar vermesinin temelinde yatan sebep, zaten Graham Bell bu amacı edinene kadar otuz yıllık bir kullanım geçmişine sahip olan telgrafın sınırlılıklarından biri olan tek seferde birden fazla mesaj iletilememesi sorunudur.
Sesin doğası ve iletimine hakim olan Graham Bell, ses ve notaları farklı perdelerden aynı anda iletme fikrini ortaya atarak “Çoklu Telgraf” teorisini sunmuştur. Bu teorisi sayesinde “harmonik telgraf” ı ortaya çıkarmıştır.
Graham Bell 14 Şubat 1876 yılında patent başvurusunda bulunmuştur. Aynı dönemde telgraf makinesini geliştirmeye çalışan bir diğer bilim adamı ise Elisha Gray’dir. Grey uzun süre yürüttüğü çeşitli çalışmalar sonucunda tıpkı Graham Bell’ in icadına benzer bir cihaz icat etmiştir. Ancak Grey’in avukatı bu cihaz için patent başvurusunu Graham Bell’den daha sonra yapınca ABD Patent Ofisi telefonun patentini Alexander Graham Bell’ e verilmiştir. Bunun sebebi aynı amaca hizmet eden benzer cihazlar için patent başvurusu yapıldığında ilk yapılan başvuru asıl kabul edilip ikinci başvuru için doksan günlük bir bekleme süresi verilmesidir. Süreç sonucunda değişiklik olmamış ve patent Graham Bell’de kalmıştır.
Bell ve ekibi, 1875 yılında farklı ses tonlarının elektrik akımını değiştirebildiğini ve dalgalanma yarattığını keşfetmiş ve kanıtlamışlardır. Bunun ardından yeni adımlar ardı ardına gelmiştir. Nihayet 7 Mart 1876 günü icadı için patent başvurusunda bulundu. Patentleme işleminin hemen ardından telefon hızla yayılmaya başlamıştır. 1877 yılında ilk telefon hattı çekilmiş, 1915 yılına kadar gelişen telefon hatları bu yıldan itibaren kıtalar arası servis yapabilecek duruma gelmiştir. Telefon hızla dünyanın dört bir yanına yayılmıştı. Ancak bir sorun yaşanmaktadır. Telefondan telefona ses elektrik yolu ile iletildiğinden bunun için sabit iletim yapabilen bir kabloya ihtiyaç duyulmaktadır. Bu durumda iletişim kurmak isteyen herkes telefonlarının arasına bir kablo çekmek zorundadır. Bu durum 1878 yılında geliştirilen santraller ile aşılmıştır. Santralde bulunan kişinin bağlanmak isteyen kişileri birbirine bağlaması mantığına dayanmaktadır. Bu kez de telefonun yaygınlaşması ile santrallerin yetişememesi sorunu yaşanmaya başlamıştır. Ancak, 1891 yılında Graham Bell’in ortaklarından biri olan Almon B. Strowger arka arkaya düğmeye basarak elektrik akımı üreten anahtar sistemini geliştirmiş ve Strowger Anahtarı ismiyle piyasaya sürmüştür. Bu gelişmenin hemen sonrasında tuşlama mantığına bağlı olarak çevirmeli telefonlar geliştirilmiştir. Western Electric'teki araştırmacılar 1940'ların başında telefon bağlantıları kurmak için darbeler yerine tonları kullanmayı denemişlerdir. Ancak çift tonlu, çok frekanslı sinyalleme (konuşmayla aynı frekans) 1963'te ticari olacaktır. AT&T(American Telephone and Telegraph Co.) bunu Tuşlu Telefon (Touch-Tone) adıyla tanıtmış ve hızlı bir şekilde teknolojide yeni bir başlangıç oluşturmuştur. 1990 yılında tuşlu telefonlar çevirmeli modellerden daha yaygınlaşmıştır.
1986 yılında ABD’de Federal İletişim Komisyonunun 47 megahertz ve 49 megahertz aralıklarını kablosuz telefonlara tahsis etmesiyle daha geniş bir frekansı kullanabilen kablosuz telefonlar daha az maliyetli ve yaygın kullanıma hazırdır. İletişimde devir artık cep telefonu devridir. Ancak radyo dalgaları atmosferde çok sayıda kaynaktan gelen ve kaynağa yönlendirilecek yükü karşılayamamaktadır. Bu yüzden “Hücre” kavramı çıkmıştır. Hücre teknolojisi altyapısı, bir karasal alanda üç alıcı-aktarıcı baz istasyonu arasına kurulan ağ ile oluşturulmaktadır. Bu istasyonlar ağa ses, veri ve diğer içeriklerin aktarımına ortam sağlayacak manyetik hücreler sağlıyorlardı. Her hücre komşu hücrelerdeki farklı frekansları kullanarak kesintiye ve araya girmeye izin vermeden veri aktarabiliyordu.
1979’da Japon Nippon Telegraf ve Telefon Şirketi (NTT) tarafından ilk kez Hücre Ağı Teknolojisi kullanıma sunulmasıyla 5 yıl içerisinde bu teknoloji geliştirilmiş ve dünyanın birinci nesil (1G) ağı kurulmuş olmuştur. Analog olarak çalışan 1G yerini, 1991 yılı itibari ile dijital mobil ağ olan 2G teknolojisine bırakmıştır. Sırası ile 1998 yılında Japonya, 2002 yılında ABD ve 2003 yılında Avrupa ülkeleri 3G teknolojisine geçiş yapmış,
2009 yılında ABD o güne kadar her zaman başı çeken Japonya’yı geçerek 4G teknolojisine atlamıştır. Ardından, 2019 yılı itibari ile 5G teknolojisi bu alanda önde gelen ülkeler tarafından denenmeye başlanmıştır. Cep telefonunun iletişimdeki etkinliğini artırmak için “Hücre Ağı Teknolojisi”nde gelişmeler bu şekilde yaşanırken cep telefonları da gelişimini sürdürmekteydi. İlk örneği Motorola firması tarafından
1983 yılında çıkarılan Motorola DynaTAC 8000X’dir. Bu telefon geniş bir kitle tarafından cep telefonunun mucidi olarak kabul edilen Martin Cooper tarafından 15 yılda geliştirilmiş ve piyasaya sürülmüştür
Özelliklerine bakıldığında 1 kilodan fazla ağırlığı ve 15 cm’den uzun anteni ile uzun süreli konuşmaları yapmada dezavantaj yaratıyordu. Zaten gününün teknolojisinde 4 saatlik bir şarj ile yaklaşık 20 dakika konuşma imkânı sunan DynaTAC 8000X geliştirilmeye açık ilk telefondur. Ardından gerek Motorola firmasının gerekse Nokia ve IBM gibi firmaların süreç içerisinde her zaman daha fazla özelliklere sahip telefonları piyasaya sürmüştür.
1991 yılında “www (World Wide Web)” in doğuşu ile birlikte internet hızla hayata geçmiştir. Büyük organizasyon ve kurumların internet sitelerini kurması ile birlikte kısa sürede 110 farklı ülkede 25 milyondan fazla internet kullanıcısı olmuştur.
İcadından o güne kadar sadece iletişim kurmak amacı ile kullanılan telefonlar internetin eklenmesiyle farklı bir boyut kazanmış ve günümüz dünyasındaki baş döndürücü gelişim ve etkileşime zemin hazırlamıştır.
KAYNAKÇA
HAZIRLAYAN
Atila Kaya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder